top of page

KILIÇLAR ÇEKİLDİ



Uzun süredir çok mutsuz bir toplum olmuştuk.

Açlık ve yokluk içerisinde kıvranırken isyanlar dolmuştu her yerimize.

Tam taşmak üzereyken .


APO meclise gelsin konuşsun örgütünü fesih etsin diye çınladı TV ekranları.

Önce afalladık, ne demek istiyor, böyle şey olur mu, bu kadarı da fazla değil mi diye sorular sorduk kendimizce. Bu çağrının sahibini yakalayıp sormak istedik, hastalık ameliyat falan derken yok oldu, onu da soramadık.


Kısa zaman içerisinde bu konudaki bir çok soru ve sessiz yorumların ortak bir sese dönüştüğünü ve oluşan ortak payda çerçevesinde toplumun hareketlenmek üzere olduğu iktidar tarafından anlaşıldı. Bu tepkilere liderlik edecek, belki de bütün planları suya düşürecek kişi olarak korku salmak adına algı mühendisliği planı çerçevesinde Ümit ÖZDAĞ acele ile tutuklandı.


Adalet sopası ile sağlanan bu kararın gerçekte ne olduğu ve kimlerin talimatı ile gerçekleştirildiğini, zarların hileli olduğunu hepimiz biliyorduk.


Gazi Mustafa Kemal Atatürk yola çıktıktan sonra Padişahın isteklerine uygun şeyler yapmıyor diye idam fermanı çıkarılarak etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştı.


Ne gariptir ki, lokal olarak (diğer parametreleri çok farklı) bu olaya benzer bir durum yaşadık. Ülke için yeni ve güçlü bir lider oluşturma projesi CHP tarafından uygulanmak üzere ilan edildi ve Ekrem İMAMOĞLU Cumhur Başkanı adayımızdır çağrısı ile yola çıkıldı. Sonrasında idam fermanı gibi kararlar, açıklamalar ve eylemler şöyle gelişti;


Kötü bir ekonomik ortamın üzerine sözde barış diye sokulmaya çalışılan terörü sonlandırma projesi arzu edilen hız ve moral değerinde yürümüyordu. Diğer taraftan başka bir sorun başlarına bela olacak hale gelmeye başlamıştı. Karşılarına çıkacak güçlü adayı, büyük rakibi kısacası, İMAMOĞLU fırtınasını durdurma yönündeki çabalarına hız vermeleri gerektiğini düşündüler.


Aşırı bir korku ve panik içerisinde kararlar almaya başladılar. Herkes biliyordu geminin su aldığını.


Ortada 5 tane inandırıcı olmayan suçlama ve dava varken bu zayıf halkalara ek olarak acele ile E. İmamoğlu’nun DİPLOMASININ geçersizliği ve iptali yönündeki kararı ilgili üniversiteye aldırdılar.


Tabi ki kurunun arasında yaş da yanar misali üniversite yönetim kurulu ellerindeki listeye o zaman ki bazı yatay geçiş yapan isimleri de ekledi.


Bugün kim olduklarını, ne iş yaptıklarını bilmedikleri bu insanların hikayeleri aynı günün akşamında ortaya çıkınca çok büyük bir yanlışlık yaptıklarını ve halkı verdikleri karar çevresinde toplayamayacaklarını, kararın doğruluğuna inandıramayacaklarını, herkesi inanılmaz dehşete düşürdüklerini, insanların dalga geçmeye başladıklarını gördüler.

Durumu ört bas etmek için 3 ayrı soruşturma ile 100 ün üzerinde kişiyi göz altına alarak gece yapılan sohbetleri söndürmek planlarının bir parçası olmasa da acele ile düğmeye bastılar. Artık, sabaha uyandığımızda konuşulacak daha büyük olaylarımız vardı.


 Soruşturmalardan birisi GEZİ parkı eylemleri olup, zaman aşımına uğramış bu dava için yapılan göz altının bu günlerde yaşanması muhtemel benzer olaylara ait korku algısı yaratmak üzere ele alındığı kanaatimce çok açıktı.


İsmail SAYMAZ gibi etliye sütlüye dokunmayan (İdeolojik anlamda bir tarafa militanca dayanmayan) ve aslında çok fazla sayıda insan tarafından sevilen gazeteciyi bu kapsamda göz altına almaları yaptıkları işin bir plan olduğunu açıkça gösterdi. İnsanlar için yapılan bu gözaltı işleminin gerçekle ilgisinin olmadığını gösterecek kadar açık ve netti her şey. Bu doğrulanamayan görüntü halkın bireysel öfkelerinin üzerine bir doz daha ekledi. İnsanların sokağa çıkmalarındaki haklılıklarına bir parça daha neden ve cesaret ekledi.


Ve

Ekrem İmamoğlu’nu örgüt lideri suçlaması ile sabah operasyonu yaparak almaktan geri durmayanlara halk daha yoğun bir şekilde sormaya başladı;

Ne yapmış EKREM?


Hem kent uzlaşısı altında batıdaki KÜRT vatandaşlar ile seçimi kazanmak için el sıkışmış, hem de verdiği ihalelerin kazançları ile sermaye birikimi yaratarak başka işler yapmış öyle mi?


Yıllardır 1000 lerce kez Sayıştay denetimi taarruzu altında yaşayan bir insanın yolsuzluk yapmaya kalkışması kadar akılsız olmasını geçtik, Sayıştay denetçileri gibi kendi alnında uzman müfettişlerin hiçbir şey bulamadık diye rapor yazmalarını da bir yere koyduk, savcıların bu özel konuları Ekrem ve denetçilerden daha iyi biliyor olmaları gerçeğinin şokunu yaşamaya başladık.


Kürt vatandaşlarımız ile barışıyoruz diye mesaj verenlerin, batıdaki Kürtlerle iş birliği çabalarını terörist faaliyet olarak yargılamaya çalışması da apayrı ve dehşet verici bir çelişki oldu hepimize. Bu kadar açık olgular varken hala iktidarla yürüyeceği yolun küçük kazanımlarını artı değer olarak kabul eden DEM partisine de kızdık.


Nerden baksan yanlış, neresinden tutsan kırık, yalpalayan kararlar çoğaldıkça, karşılarında asla inandıramadıkları bir HALK olduk artık. Başka bir halk olduk.


Korkmayın biz halkız.


Vatandaş yasak dinlemiyor

Vatandaş 1 parti için yürümüyor

Vatandaş 1 kişi için haykırmıyor


Biriken kızgınlıklarını, dayanamadığı yoksulluk ve çaresizliği azaltacağı, umut olarak görüyor sokağı. Etkili olacağı, kendisini ifade edeceği başka bir şey, bir yol kalmadığını düşünüyor.

Bugünün aşamadığı zorlu yaşamına ek olarak geleceğinin de kaygısına düşmüş. Diploması tehlikede, tapusu sağlam değil. Kim bilir belki de bankadaki hesabına kadar güvensizlik kuyusuna düşmüş gibi. Hep karanlık, hep karanlık.


Ciddiyet istiyor artık,

Güvendiği kurumlarını geri istiyor

Adalet istiyor


Olmasını, yapılmasını İstemediği şeyler de çok aslında;

Yandaşlık istemiyor, oy vermediği için korkutulmak istemiyor, kamu görevlilerinin kendisine üstten bakmasını küçümsemesini hiç istemiyor ..

İstedikleri ile istemedikleri o kadar çoğaldı ki, yazmakla yetişemeyeceğimiz sayfa sayılarına çoktan ulaşıldı ve biz de aynı şeyleri tekrarlamaktan bıktık.


İşte iktidarı yıkan, ne yaparsa yapsın toparlayamayacağı, kendi çöküşünü engelleyemeyeceği olayın özü de bu; Vatandaş nezdinde BİRİKTİRDİKLERİ


Kötü birikimler, kötü sermayeyi ve kötü sonları getirir. Kötünün içinden iyi çıkmaz diyelim iyilikler ve güneşli günleri getirmek için yürüyelim.


Zafer, “Zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise, “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “Başardım” diyebilenindir.

Mustafa Kemal Atatürk

 

Millet başaracağım diye çıktı sokağa.

Peki siz muktedirler neden çektiniz kılıçları ?

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
HALK vs ROK

Herhangi bir olay karşısında soru soran ve sorduğu soruya yanıt olabileceğini düşündüğü alternatifleri sıralayan insanlara KOMPLO TEORİSİ...

 
 
 

Comments


Yazı: Blog2_Post

Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • Facebook
  • LinkedIn

©2021, simsekercan tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page