
Yazayım diyorum. Kelimelerim cümlelerle buluşup, tüm isyanlarımı, haykırışlarımı ya da sevinçlerimi ve mutluluğumu anlatsın. Yol olsun okuyanların yüreğine. Olmasa da olur diye ikna edip kendimi, beni mutlu etsin yeter diyorum.
Tam bir şevkle kalkıyorum yerimden DUR diyor başka bir ses.
Saatlerce uğraşıp, o kuru sandalyede oturup, gözlerini bozan mavi ekran ışığı karşısında ancak kendine zarar verirsin. Otur oturduğun yerde, kapat bilgisayarı, İşte o anlık kararsızlık ile tembelliğim sarıyor bedenimi, kucaklıyor, öpüyor yanaklarımdan. Peki diyorum, teslim bayrağını çekiyorum. Oturduğum yerden başka şeyler yapmayı düşünüyorum.
Şarkı söylemek istiyorum mesela, o muhteşem duyguların cümlelere döküldüğü türküler ve notalar canlanıyor beynimde. Tam ağzımı açıp coşku ilk dizeyi seslendirdiğimde; Yine yapışıyor kulaklarıma aynı ses: Etrafı rahatsız etme, sesin de güzel değil zaten. Ayrıca ses tellerin çabuk tahriş oluyor, başka bir şey bul diyor.
Küfredeyim o zaman, önümde açık duran sosyal medyadan. Sadece parmaklarım yorulur, yok canım 240 karakter için yorulmaz diyorum.
Çok seviniyorum bu basit ama anlamlı işe, içimdeki sesin sessizliği de umut veriyor. Çevirip klavyeyi yazmaya başlıyorum. Tam “Gönder” tuşuna basacak iken haykırıyor.
-Duuuuuuur sakın yapma. Ne oldu yine? ne var diye kızıyorum. Yazdıklarını bir daha oku diyor. Okuyorum, tam istediğim gibi olmuş işte!
Gülüyor, yarın sabah evden alınıp, götürüleceğin hücreleri, duvarlarına bile yazamayacağın karanlıkları daha çok seviyorsun galiba.
Acele ile siliyorum. Soğuk soğuk dökülen terlerin içinde, o tuşa yanlışlıkla basmaktan kurtulduğumu düşünüyorum, tıpkı fırlatılamamış nükleer başlıklı bir füze faciası gibi yorumluyorum anlık durumu.
Ne tehlikeli bir işmiş YAZMAK..
Yazmasam ne olacak diye soruyorum kendime, o düşünceler zaten benimle. Umarım düşünce makinesi gibi saçma sapan bir icat yapmazlar. O zaman vay haline insanlığın.
Bu kadar çelişkinin ve tereddüt içerisinde uyanıp soruyorum.
Kim bu içimdeki ses.
Gerçekten ben miyim? İçimde iki kişilik mi yaşıyor?
Uzunca bir söyleşiden sonra içimde başka bir ben olmadığını, yaşadığım tüm olayların kronolojik bir kalıntı altında birikmiş bir korku havuzunun olduğunu anlıyorum. İçimdeki sesi oto sansür olarak tanımlamışlar. SANSÜR yasasının etkileri yasa çıkmadan başlamış.
Oysa ben değil miydim, herkese ” Korkularının yaşamını esir almasına izin verme” diye nasihatler eden.
Evet bendim. Peki ben neden esiri oldum şimdi? Bu durum anlık bir travma mı, yoksa zamana bağlı bir başkalaşım mı? Soruların yanıtlarını ararken aklıma geçmiş yaşamlar geliyor.
Ne korkusuz insanlar yaşadı bu topraklarda. Ölümü küçük görüp boynunu uzatanlardan, dışarıdaki dalgaların sesini, dalgaların yaladığı duvarlarda duyanlardan, kendi idam taburesini korkusuzca tekmeleyenlerden, düşman kurşununa hoş geldin demekten korkmayan kahramanlar ve niceleri. Yaşanmış nice örnekleri hatırlıyorum. Yaşamımızda var oldukları için seviniyorum, içimdeki cesaret tohumları anında çiçekleniyor.
Yakalayıp o içimdeki sansürün sesini, sonsuza dek kovuyorum ve yazmaya karar veriyorum.
… Beni ben olarak yaşatan, birlikte yaşadığım insanlar, ailem, akrabalarım ve sizlersiniz. İyisi ile kötüsü ile, hangi ırktan hangi milletten olduğunun, belki de ideolojik farklılığının bile önemli olmadığı yer yüzündeki bütün insanlar dostlarım benim.
İçimdeki sesi kovanların bana bıraktığı mirası emanet olarak alıp, devam etmeliyim.
Sonra kalkıp ayağa avazım çıktığı kadar bağırıyorum. Geleceğimi güzel kılmak için hayatlarını feda etmiş, işkenceler ile alay etmiş, düzene isyan etmiş düzenleri değiştirmeyi başarmış tüm insanlar için haykırıyorum.
Ne kadar duydular sesimi bilmiyorum.
O güzel insanlar, güzel atlarına binip geri dönmeyecekler. Bizler güzel insanlar olmak için cesaret kılıçlarımızı kuşanıp, En büyük ortak paydamızı dallandırıp, budaklandırmadan, o büyük ağacın altında ormana dönüşmeliyiz artık.
Sadece mutsuz insanlar değil, mutsuz doğa da bizi çağırıyor.
Kulaklarınızı iç sesinize yöneltin, duyacaksınız. Kötü sesleri siz de kovalayın. Sansürü sansürleyin.
Özgürleşme, korkularınızı yok etmekle, aklınızı doğru kullanmakla başlar. Başkasından akıl falan beklemeyin
DUYDUNUZ MU iç sesinizi.?
Comments