
Cep telefonu icat edilmeden önce “Uzay yolu” gibi nostaljik dizilerde karşılaştığımız bu üstün medeniyet ürünü, bir senaristin hayaliydi ve hepimiz için de ulaşılması zor bir hayaldi.
İcat edildi ve çok yol aldı. Artık sürekli elimizde olan bir iletişim aracı, ileri düzeyde özellikleri olan bir bilgisayar. Hem sevdiklerimizin hem de dünya üzerinde yaşayan çok insanla iletişim kurmamızı sağlayan, her şeyi anında öğrenmemize yardım eden bir cihaz. Bu cihaz elimizde ya da cebimizde olmadığı zaman büyük bir boşluk hissetmemize neden olacak kadar büyük bir alışkanlık yarattı. Olmadığı zamanlarda kimler aradı acaba, ya önemli bir şey olduysa türünden sorduğumuz sorularla geçen büyük boşluğu, arayanların başına bir şey mi geldi merak ve telaşına kadar yarattığı birçok sorunu da beraberinde getirdi.
Onunla birlikteyken yaşadığımız İLETİŞİM, bu işin insan için ne kadar önemli olduğunun ciddi bir ispatı oldu.
İletişim haber alıp, verme ve konuşma fonksiyonları ile birtakım duyguların aktarımında kapsar. Sevgi, saygı, güven ve dayanışma konusunda birlikte olan insanlara karşılıklı fikir verir. Bu duyguları yüklemeyi başarabildiğiniz sürece uzun süreli ve kalıcı dostluklar elde edersiniz.
Liderlerin iletişim ağı içerisinde verdikleri ya da verebildikleri GÜVEN duygusu en önemli olan iletişim yüklemesidir. Kişinin ahlakı, işi ne kadar bildiği, ortak aklı paylaşma ve doğru karar verme becerisi bu anlamda ele alınan ilk referanslardır. Ayrıca referans olarak ele alınacak önemli işlerdeki becerileri duygunun eksiksiz oluşumuna büyük fayda sağlar.
S. Demirel’in 9 defa gidip 10 defa gelmesinin ardında yatan bu referanstır. Rakiplerinin bu tür bir referansının olmaması onu her seferinde iktidar koltuğuna taşımıştır. Ancak onun mücadelesi toplumda eksik güven yapısı ile yol almış ve dönemi kapanmıştır.
Kimi yerlerde bireysel, kimi yerlerde guruplar halinde baskıya ve zulme direnen, işgalciler ile çatışmalara girmekten çekinmeyen ve çok yoğun adaletsizliklere ahlaksızlıklara isyan edilen Kurtuluş savaşı yıllarında bu topraklarda yaşayan halk, büyük zafer referansları nedeni ile Mustafa Kemal Atatürk’e güvenmiştir. Onun etrafında çok hızlı bir şekilde toplanmıştır. Bu halkın tam GÜVEN onayı verdiği kişi olarak yürüdüğü yolda büyük bir zafere imza atarak kurucu lider olup, dünya tarihinde altın harflerle anılan bir kişilik olmayı başarmıştır. Onun bu kişiliğinin bizler de yarattığı gurur ise hala tüketemediğimiz bir duygudur. Bu nedenle sonsuzluk kavramı içerisinde ele almaya devam ediyoruz.
Halkın sadece içeriden bir kişiye güvenip, güvenmemesinden öte diğer devletler ile yaşanan ilişkilere dayalı güven sorunu da çok önemlidir. Bu sorun, borçlanmadan, yeni kaynak ve yatırım çekme işlerine kadar her alana yayılan ve aslında yaşayanların yaşam kalitelerine doğrudan etki eden bir olaydır.
Bu uzun girişi neden yaptım?
Son günlerde ülkemiz kritik bir seçim virajına girmeye başladı. İçeride ve dışarıda büyük güven kaybına uğramış devlet işleri yaşamlarımıza negatif müdahalelerde bulunurken, savrulan yönetimin yarattığı sıkıntılar ile boğuşan insanlarımız için de bu seçim çok önemli, hatta hayati bir anlam taşımaya başladı.
Bu manzarayı gören muhalefet, parçalanmış ve güçsüz bir yapı ile bu halkın umutlarını bitirecek sonuçlara imza atmak yerine birleşerek güç dalgası ile başarılı olmayı seçti ve bir araya geldi.
Geldikleri günden beri izlenen her hareketleri, her söylemleri bir şekilde eleştiri bombardımanına maruz kaldı. Bu birleşmeyi kendisi için tehlikeli gören ve devletin bütün olanaklarını, araçlarını elinde tutarak hamle yapan iktidar partisi ve yöneticileri yaptıkları şeyler anlamında muhalefeti parçalama stratejisinde sonuç alamadı, başarılı olmadı.
Devlet dışında harekete geçirdikleri medya ve sermaye gurupları ile de bu büyük oyuna dahil oldular. Sağlı sollu saldırmaya, birlikteliği çökertmeye ve gelecek yıllardaki kazanımlarını korumaya çalışıyorlar. Yaptıkları negatif yüzlerce olay nedeni ile yapılanlar ile sonuca ulaşmayı başaramıyorlar. Neden mi? Çünkü bu halk bunlara güvenmiyor artık.
Güven ruh gibidir, bedeni terk ettiyse geri döndüremezsiniz sözünü söyleyen çok doğru söylemiş.
Ellerinde kalan tek şey, biz kendimiz için güven duygusunu yeniden sağlayamıyorsak, karşı tarafın da güvenilir olmadığı algısını yaratalım düşüncesi oldu. O zaman sonuçları eşitleyebilir, kazanma ihtimalini arttırabiliriz. En kötüsü önemli bir güç ile sahaya yeniden döneriz diye düşündüler.
Evet, bu iletişim taktiğini yaratılmak istenen algılar üzerinden her gün, her yazıda, her açıklamada gözlemliyoruz.
Kılıçdaroğlu için oldukça yoğun bir “Seçilemez” algısını işleyen, güvensizlik yaratma stratejisi bir yandan uygulanırken, diğer yandan “Bu kadın masayı parçalayacak, güvenilir değil” algısını Akşener üzerinden işleyerek bir taşla 2 kuş vurmaya çalışıyorlar. Babacan ve Davutoğlu nedeni ile masanın içeriğine yaptıkları saldırıların tutmadığını gördüler. En son yaşanan E. İmamoğlu davasına ilişkin olaylardan sonra onunla ilgili Akşener’in yaptığı her hareket, verdiği her demeç masanın ruhuna aykırı ve kendi başına işlere soyundu yorumlarını tavan yaptırmış durumda. Ve bu algıya inanıp tedirginlik yaşayan, korkan epeyce de insan oluştu etrafımızda.
Oysa ki; İmamoğlu her ne kadar CHP adayı ise de aynı zamanda ittifakın blok halinde hareket ederek oy verdiği, hatta HDP tarafından da desteklendiği için geniş bir siyasi yelpazenin adayıdır. Bir partinin başka bir partinin üyesi de olsa oy verdiği kişiye sahip çıkması ve onu desteklemesinden daha normal bir şey var mı? Elbette ki yok. Ancak o kadar bölündük ve o kadar çok sınırlar çizdik ki, o gün yapılan bu desteği o gün anladık ve unuttuk. Korunması ve denetimi konusunda kapıları kapattık.
“Ekrem bey 16 milyon İstanbullunun desteği ile savunulmamalı, 85 milyon onu savunmalı ve sahip çıkmalı, yoksa bu mücadele eksik kalır, başarısız olur” sözünün alıp, Ekrem bey masanın adayıdır çıkışına bağlayanlara Allah akıl fikir versin demek lazım.
Bütünleşmenin önemini, mücadelenin tek bir blok halinde her kötü olaya karşı yürütülürse başarılı olacağını anlatmaya çalışma çabasını gören, yorumlayan olmadı. İşte bu kadar bölündük, iletişimi bu bölünme kültürü içerisindeki bütün korkularımıza mahkûm ederek diken üstünde yol almaya maalesef devam ediyoruz ve çok kırılganız.
Masada 6 lider, arkalarında çalışan milyonun üstünde akıllı, liyakat sahibi insan var. Bu liderler kendi aralarında bir aday çıkaramazlarsa işte o zaman AKP’nin eline en büyük kozu verecekler. Miting alanları, “partilerine lider olmuşlar ama bu millete verecekleri bir şeyi olmayan bu korkak insanlar bir konu mankeni seçerek sizden onun için oy istiyorlar” söylemleri ile inleyecek.
Liderlerin biz aslında lider değiliz, lider bulma ve belirleme komitesiyiz demeleri kadar saçma bir şeyi kimse, kimseden beklemesin. Referansları çok yüksek, işi nasıl yaptığını biliyoruz tanımlaması ile hiç kimse duyduğu güveni büyük bir yanlış tercihe yönlendirmesin, sürüklemesin.
Halay, müziği çalarken oynanır. Davul sert vurdukça ayaklar sertleşir, omuz omuza, el ele olanlar da o ritme uyar ve coşku tavan yapar.
Seçim davulları çalarken unutacağız bu oyunları, o yüzden, çok şey kalıcı olsun diye uzatıyorlar. Oyunlarının sonuçlarını test etmeye devam ediyorlar.
Onlar da çok iyi biliyorlar ki, halay ekipleri sahaya indiğinde geriye sadece yaptıkları kötülük bir kez daha konuşulacak, öfkeler bir kez daha sloganlara dönüşecek ve kısa sürede inanılmaz kararlı bir kitle çıkacak karşılarına
En çok korktukları aday ise Kemal KILIÇDAROĞLU dur. Bakmayın siz sanki o gelse bizim için en iyi en hafif en güçsüz rakip olur söylemlerine, amaçları bu algıyı yerleştirip GÜVEN duygusunu zedelemektir.
Gerçekten korkuları çok büyük….
Comments