
Mevlâna söylemlerini hikâye haline getirerek anlatırmış.
Bir konuyu hikâye şeklinde dinleyenler için hatırlamak ve tekrar ederek aktarmak daha kolaydır. O nedenle güçlü ve kalıcı bir yöntem olarak bilinir.
Bu topraklarda da değişik konular için uydurulmuş çok hikayeler vardır.
**Lozan’ın gizli maddelerine bağlanan madenler
**G.Doğunun kalkınmaması için kapatılmış petrol kuyuları
**Çok önemli madenler bulmuş mühendislerin ölü bulunması
**Zeytin ağaçlarının arkasında Yahudi saklaması gibi. Oldukça fazla örnek var.
Ve öyle bir süslenip, gerçeğe yakın özel bir bilgi gibi paylaşılır ki, okurken inanmamak zor gelir. Gizemi, istihbaratı, çok özel bilgi içeriğine ek olarak, önemli kişilerden alıntı, duyum gibi süslemeleri boldur.
G.Doğu hikayeleri bölünmeyi desteklemek ve çabuklaştırmak adına yapılmıştır. O kadar zengin kaynağın bulunduğu bölge halkının cesaretlendirilmesi ve ayrılırsak zengin olacağız rüyalarının beslenmesi içindir.
Maden hikayeleri ise bütün topluma yönelik olup, muhalefetin iktidarın beceriksizliğini, aslında çok zengin bir coğrafyada beceriksiz yönetimler nedeni ile yoksulluk çektiğimizi anlatmak için uydurulmuşlardır.
Zeytin ağacı meselesi ise, toplumsal bağışıklığı güçsüz kılarak toplumu hastalık ve salgınlara karşı dirençsiz hale getirmek, nüfusu azaltmak adına ya da az sayıdaki üretim coğrafyasında diğer üretici ülkelerin daha fazla kazanç elde etmesine yönelik bir hikayedir.
Bu hikayeleri taşıyan, inanan, sürekli anlatan cehalet bizi yönetirse ne olur?
-Ülkenin tamamını maden sahasına çevirir,
-Ne ağaç bırakır ne dere bırakır.
-Atıkları ile yüzlerce yıllık bir kirlilik bırakmaktan çekinmez.
-İklimi etkiler
-Su kaynaklarını yok eder.
Yıllardır hunharca kazıyoruz. Kazmadığımız, parçalamadığımız, delmediğimiz yer neredeyse kalmadı. Bulmadığımız şey de kalmadı. Tonlarca altın, milyarlarca metreküp doğal gaz, milyonlarca galon petrol bulduk.
İlginç olan şu ki; bulduklarımız hikayelerin sonu gibi olmadı. Zengin falan olamadık. Maalesef bizim sonumuz oldu. Yoksulluk, işsizlik, çaresizlik ve her geçen gün tırmanan umutsuzluk hediyesi olarak döndü yaşamlarımıza.
Kandırılmış bir toplumun, kandırılmış insanları eliyle, asla güzel olmayacak, çok berbat bir gelecek yarattık, sadece kendimiz değil gelecek kuşaklara da bunu miras olarak paketledik.
Patlayan atık dağları, sulara karışan siyanür havuzları ile hikâyede vurgulanan zenginlik, sayısız canlının, bitkinin ve toprağın ölümü ile ölüm zenginliği yarattı. Benzer ölümlerin bölgede yaşayan insanlara da sirayet edeceği malum. Çok canımız boş yere yitip gidecek. Ne azmettireni ne de faili bulamayacağız.
Boş yere harcanan, ulufe gibi dağıtılan, bir liralık işi yüz liraya yaptırmanın çılgınlığı kazılan topraklardan elde edilecek gelirle kapatma hayaline ve telaşına düştüler. Başaramayınca da Lozan’ın 100’üncü yılı olan 2023 ü hedef alıp içerisine koydukları boş bir kurgu ve büyük bir yalanla kendi hikayelerini yazacaklarını ve tüm başarısızlıklarını, bu hikâyeye inanılması durumunda kapatacaklarını sandılar.
Herhangi bir toprağı kazıp, eleme işini doğru yaptığınız takdirde 1 ton toprak içerisinde 1 gr altın bulursunuz. Ülkenin her yerinde var. Bu işlemler için harcanacak para 3 gram altın parası ise çıkardığınız altının size ne faydası var?
Petrol sondajı yaptığınız kuyuda petrol bulursunuz. Gravitesi ve kuyu kapasitesi ele alındığında ve çıkarma maliyetleri ile kıyaslandığında galonu 500 dolara geliyorsa elbette ki kuyuyu betonlayıp, olduğu gibi bırakmak akıl gerektiren bir iştir.
Devletin çok büyük bir organizasyon olduğunu, ülkemizde bu işlerden gerçekten anlayan çok iyi yetişmiş insanlar olduğunu ve büyük çoğunluğunun hem cesur hem de vatanını seven insanlar olduğunu unutarak, bilmediğimiz konularda önümüze verilen hikayelere inanarak aldığımız yolun kendisi de hikâye olur.
Hikâyeden kişiler gelip bizi yönetir ise geleceğimiz de elbette hikâye olur.
Bu hikayeleri daha fazla uzatmadan noktalayıp çöpe atma vakti gelmiştir.
Üstünde yaşadığınız toprakları ganimet olarak görmeyin, kazarak zengin olacağımız hayalleri kurmayın. Üstünde bulunanların, altında bulacaklarınızdan daha değerli olduğunu görün artık. Kendi bildiğiniz işi yapın, en iyisini yapmanın yollarını arayın ve geliştirin. Bedava peynirlerin peşinde koşarak fare kapanlarında kalıp can çekişmeyin artık.
Bu yazıyı Azeri düşünürün güzel bir tanımı ile noktalamak istiyorum:
Dünyada Araplar kadar güzel masal uyduran, Farslar kadar bu masalı güzel anlatan, Türkler kadar bu masala inanan ikinci bir millet yoktur….” Mirza Fetali Ahundov
Çok doğru tesbitlerde bulunmuşsunuz Ercan bey. Üretmeden çalışmadan sadece rant'cı mantıkla mayalanmış bir topluma dönüştük! Zihniyet, varsa yoksa rant olunca başımız dertten kurtulmayacak. Önemli bir meseleyi çok doğru izah etmişsiniz. İlgi ile takip ediyorum. Selamlar