
Ünlü bir kebapçıda, güzel bir masa ve dekorasyonun tam ortasındayım.
Kendime güzel bir yemek ısmarlamak için geldim. Bütün amacım, anlık olarak yaşamda olmanın keyfini bu keyfi hissedecek, hissettirecek tüm organlarımla birlikte yaşamak ve mutluluk duyarak o masadan ayrılmak.
Menü kitapçığını verdi garson. Kalın bir kapağının ardına saklanmış, gramajı yüksek kuşe kağıtları ile müzeden aşırılmış değerli bir kitap gibi kaldı elimde. Uzun uzun inceledim, her yemeğin detayına, resimlerine baktım, bilmediğim bir şey var mı diye arandım.
Ortak bir karar oluşturmak için ziyafete katılacak tüm organlarımı neyi seçmemiz gerektiğine davet ettim.
Kararsızlığımı henüz giderememiştim ki garsonun nazik sesine döndüm;
- Bir karar verebildiniz mi efendim. Ne almak istersiniz?
- Karışık olarak hazırladığınız şu kebabı almak istiyorum dedim ..
Kararsızlığım sipariş ismi ile aniden bir karar olarak fırlamıştı ağzımdan.
Genellikle çok hızlı gelişen istem dışı, uzun yıllar içerisinde tekrar edilerek oluşmuş söylem ve eylemlere ALIŞKANLIK adını verdiğimizi biliyor olmam şaşkınlığımı hafifletti.
Bu sefer de alışkanlıkları değiştirmeden ORTAYA KARIŞIK siparişi verdim iyi mi? Diye kendi kendime söylenerek, gülümseyerek yemeğimi beklemeye koyuldum.
Coğrafyadan mı? Binlerce yıllık kültürün yarattığı genetik davranış gizeminden mi? Yoksa lokantalarımızın bizi zorladığı lezzet çözümlerinden mi bilinmez ama ortaya karışık taleplerimiz yaşama biçimimize de sızmış çok gizli bir silah gibi.
Neredeyse karakterimiz olmuş …
Kendimle sohbetime sessizce devam ettim;
“…..Elimde bir şiir kitabı, okurken kayboluyorum dizelerin arasında. Tanımlamalar müthiş, anlatımın derinliği tarif edilemez. Kitabın sonuna kadar hepsi ayrı bir güzellikte.
Ben de şiir yazarım. Öyle fena da değildir. 50 şiirimden en azından 1 tanesini muhteşem bulurum. Okuyanların da alkışladığı beğendiği şiirlerim vardır. Ancak okuduklarım çok farklı. Başka bir yaşamın, yaşama bakışın izleri var, bir işi güzel yapmanın, en iyisini yapmanın sürekliliği var. O muhteşem duyguları hepimizin bildiği kelimeler ile yoğurup, muhteşem cümleler halinde önümüze getiren büyük şairler var.
Bazen bir köşe yazısına ya da bir makaleye takılırım. Birkaç kişi var ki tüm yazılarını okumaktan keyif almışımdır. Bağırmalarını duyamazsınız ancak cümleler öyle bir haykırışları yansıtır ki yüksek frekanslı bir odada kalır ve donarsınız. Tarih, bir paragraf içerisinde 100 lerce yılını dökerken onu okumak sizin için 3-5 saniye alır.
Kalemi alıp elime benzer bir yazı üretmeye zorlarım kendimi. Evet yazarım 50 yazımdan 1 tanesi çok beğenilir, ben de beğenirim.
Hatta beğendikleri yazılarım üzerinden roman yazmamı tavsiye eden, yüreklendirmek için çok güzel ve değerli sözler sarf eden dostlarım olur. Uzun soluklu cümlelerin bir maraton olduğunu ve o arenada bu maratonu koşamayacağımı söyler dururum. Daha kısasını hikâye olarak denemedim değil, işte o kadar.
Bir başkasının kötü hikayesine isyan ederim, kimi hikayeler de göz yaşlarım gelir gözlerimin kıyısına. Bazen bir silahı acımadan ateşleyecek kadar gözü kara ve merhametsiz hissederim kendimi. Romantizmin sıcaklığından, feodalizmin yarattığı "erkek adam" saçmalığına kadar uzanan geniş bir çizgide döner tepkilerim. Hepsini sorgularım. Acımasızca eleştiririm kendimi. Kötüleri düzeltmek için çabalarım. Bazen küser, bazen de vaz geçerim. Umut, iyilik merhamet, güzel ahlak ve cesaret daha çok yer kaplar içimde.
Yaptığım işler, tepkisel yaklaşımlarım, beklentilerim… hiç birisi a noktası ile b noktası arasında iki belirgin nokta arasına sıkışmış değil, öyle düz bir çizgide de değildir.
Yuvarlak bir tepsinin sonsuzluğunda ve karışık hisler içerisindeyim.
Size sizi anlatacak gösterecek, sizi tanımlayacak herhangi bir şey olabilir. Cebinizde, masanızda belki de yanı başınızdadır. Dikkatli bakmalısınız.
Benimki bu masadan çıktı. Düşündükçe yedim ve bitirdiğim bu yemeğin ardından ne kadar ortaya karışık bir insan modeli içerisinde yaşıyor olduğumu keşfettim.
Adana kebap, Urfa kebap, Şiş kebap vb. diye sayacağınız her kebabın meşhuru, marka değeri oluşturmuş restoranı bile vardır ama ortaya karışık kebabın yok işte…
Böylesine farkında olunmadan yaşamak, küçük dokunuşlar ile iyi kötü her şeyi tatmak ne kadar doğru bilmiyorum ama ben aldığım nefesten mutluyum. O nefes de ortaya karışık çünkü, içerisinde sadece Oksijen yok…
Yine de ortaya karışık olarak düşüneceğiniz her şeyi ögelerine ayırmak olası. İnsanı değil, kendisini ayırabilmiş az sayıda insanın kendi alanlarında çok başarılı işler yaptıklarını ve hemen hemen herkes tarafından çok sevildikleri gerçeği, bir köşesin de durmalı bu sohbetin.
Onları, iyi olan insanları tüketmeyelim.
Kommentare