
Önceki yazılarımda VATAN hepimizin büyük evidir tanımlaması yapmıştım.
Bu büyük evimiz, yanar, parçalanır, çorak kalırsa gideceğimiz yer elbette ki yok. Ağacını suyunu, canlılarını, toprağını, denizlerini ve içerisinde yaşayan aile üyesi insanlarını korumak zorundayız.
Sınırlarımızda yaşanan iç çatışmalar ve savaşlar nedeni ile, bu topraklarda mola vererek can güvenliklerini koruma altında tutmayı isteyen komşularımıza her zaman el uzattık, misafir ettik ve elimizden geldiği kadar ağırlamaya çalıştık.
Her misafirliğin kabul edilebilir bir süresi ve evimizin alacağı misafir kapasitesi vardır. Süre ve sayı artınca misafir ev sahibi olmaya çalışıyor, kapasite artınca da bölüştüğümüz ekmek yetmiyor.
5 milyon sığınmacıyı misafir ediyoruz diye övünürken bir dizi sorunlar da gün geçtikçe artmaya başladı. İstihdamdan, üretime, sokaklardaki asayişten, vatandaşlığa kadar iç içe geçmiş sorunlar kültürel çatışmalar ve yaşanan dil sorunu ile her geçen gün büyüyor.
Bir yandan sorunlara yönelik hoşnutsuzluğunu dile getirenler, diğer yandan bu söyleme karşı “Irkçılık” yaftası altında verilen yanıtlar ile toplumsal bölünme yeni bir eksende tetiklenmeye başladı.
Savaş etkisini yitirdi, ülkelerinde üst üste genel af da çıktı. Bayramlarda rahatlıkla gidip ziyaretler yapıyorlarsa artık temelli gitsin diyenler de hiç haksız değiller aslında. Diğer taraftan gidecek evim kalmamış, ekecek toprağım kalmamış, gitsem yapacağım işim kalmamış diye şikayetlerini dile getiren yatılı misafirlerimiz, sığınmacılar.
Onlara ek olarak kendi vicdani rahatlamalarını, sorumluluklarını en aza indirgemek için sözde yardım eden uzak ülkelerin parasal destekleri, nasihatleri ve sözde çözüm önerileri.
Ekonomi darda yardıma ihtiyacımız var diye konuyu bizim kadar önemli görmeyip, sessizce geçiştiren yöneticilerimizle birlikte çoklu ucu olan ve her ucu kirlenmiş değneğin üzerinde şaşkınız.
Kısa süre sonra seçimlerimiz var. Biliyoruz ki iktidarda olanlar anketlere göre iyi durumda değiller. Seçim kazandıran 2 önemli unsurun da toplum olarak önemsendiğini de biliyoruz; Para ve Güvenlik kaygısı.
Şimdilik var gücümüz ile para arıyoruz. Arayışlarımız hem arzu ettiğimiz gibi değil hem de hoşumuza gitmeyen manzaralar olarak bize dönüyor. Kısacası elimiz boş dönmekten yorulduk. Eriyen kasaları durduramadığımız gibi, taahhüt ettiğimiz borçları zamanında ödeyip ödeyemeyeceğimiz de belirsiz.
Rusya-Ukrayna savaşında bir gözümüz. Bu kavgadan payımıza düşecek olasılıkların listesini yapıyoruz, stratejik konumumuzun bize sağlayacağı faydaların bir an önce gelmesini, bozulan ilişkilerimizin unutularak övgülerle bezenmiş yeni destekler ola bilir mi diye ışıltılı gözlerle umutlarımızı diri tutuyoruz.
Henüz netleşmemiş olan bu beklentimizin de boşa düşme olasılığı elbette ki var.
O zaman olmayacakmış gibi planlar yapmalı ve sahaya sürmeliyiz.
Peki nasıl olacak?
Öncelikle toplumun iyi kötü tanıdığı, nefret etmediği bilinen yüzleri, yani kanaat önderliği yapacak profilleri bulalım.
Güçlenmiş muhalefet seçmeninin dikkatini çekmesini sağlayalım ve bu seçmenleri onun söylemlerine inanan alkışlayan bir kitle haline getirelim.
Sonra?
Sonrası bu söylemin peşinde giden ve çok haklı bir gerekçe olmuş olayın etrafında sıklaşmış saflar oluşmasını sağlayalım. Bireyler kendi parti çatıları altında durabilir. Amaç ortak paydada konsolide etmek. Propaganda ile bireyleri doldurup bir kıvılcım ile harekete geçerek alev topu oluşacak hale getirmek.
Kime karşı? Elbette ki sığınmacılara karşı.
Bu arada onları da ortaya dökülen keskin söylemlerin içerisinde küçük korkular ile organize edip, tavında dövülmüş çelik haline getirmek lazım. Onlar kültürel olarak sürü halinde hareket etmeye daha çok meyilli oldukları için o sürede sempatik olalım, yanlarında olduğumuzu görsünler ve bizi daha çok severken arkalarında olduğumuz duygusu ile kendilerini daha güçlü hissetsinler.
Kim tertipliyor, planı kim yaptı bilmiyorum ama seçimlerden önce ciddi bir iç savaş benzeri olayların patlayacağına yönelik korkum büyük. YÖNETENLER BU OYUNLARI GÖRÜYOR MU? Haberleri var mı? O zaman güvenlik kaygıları tavan yapmış, milliyetçilik duyguları arşı geçmiş büyük yığınlar ile gideceğiz sandıklara planı tutmazsa acıların faturası kime çıkacak? Elbette ki hepimize....
Akıllı insanların dahi kandırılma potansiyelleri bir yana, eğitimsiz, işsiz, ekonomik olarak sıkıntılı oldukça büyük bir kesimin hangi saflarda sıklaşacağı ve aslında vermiş olduğu kararlarını nasıl değiştireceği muamma.
Zaten uzatmaları oynadığımız, hakemin düdük çalmasına a kalmış bir maçı son dakika golü ile kaybetmek istemiyorsak topu ayağımızda tutmamız şart.
Bunun için akıl ve sabır gibi kullanacağımız 2 şeyimiz var.
Seçimlerden önce umarım bu halk bu oyuna gelmez, kuklacıların elinde oyuncak olmaz.
Az kaldı, lütfen sabredin. Gereksiz tepkilere ve çıkışlara prim vermeyin. Kimse sizi bir kere daha kandırmasın. Hile hurda ile şampiyonluk kupasını kaybetmeyin artık.
Sığınmacılar ülkemizin en önemli sorunlarındandır. İşaret ettiğiniz bu tehlikelere katılıyorum. Umarım aklı selim bir çözüm bulunur.