
Ticaret ile uğraşan, mal veya hizmet alım satım işi yapan insanlara genel olarak TÜCCAR deriz.
Yaptığı işin hakkını vermek, adil olmak, çok uzun süreler içerisinde bu işi yapmak ve riskleri göğüslemek son derece zordur. Kaldı ki yaşanacak kötü olayların sonuçları da çok kötüdür ve birçok insanın yaşamını, geleceğini etkiler.
Siyaset ile uğraşanlara gelince;
Millet olarak bizim daha güzel adil ve refah içerisinde yaşayacağımız günler adına talep ettiklerimizi yerine getireceğini taahhüt ederek bizleri memnun etmeye çalıştığı bir hizmeti sadece kendisini seçelim, oy verelim diye pazarlar. Üzerine kendi deneyimleri çerçevesinde alkışlayacağımız güzel şeyler de koyduğu zaman büyük alkışları hak eder, beğenilir ve sevilir.
Siyaset, özellikle ülkemizde birçok insan için uzun dönemlerde icra edilen bir mesleğe dönüşmüş durumda, fikir pazarlama ya da hizmet satışı gibi bir fonksiyonu da olduğu için “Siyaset Tüccarlığı” olarak yeni bir anlayışın, kirli bir mesleğin yaşamımızı çok etkilediğini görüyorum.
Bu tüccarlar en iyi olanakları kendilerine sunan her dükkândan içeri hemen girerler, her patronla çalışırlar. Ücret dolgun olsun, makam güzel olsun yeter. Öyle bir çalışma şevki ile sahalara dönerler ki şaşırırsınız. Gittiği yeri oradakilerden daha büyük bir aşk ve ideolojik sözler ile savunurlar. Seçmen bile pişman olur evvel zaman içerisinde ona söylediklerinden. İçine alan kurum bile şaşırır, “yahu biz bu güzel cümleleri neden hiç düşünüp söylemedik” diye pişmanlıklarını bile itiraf ederler.
Çoğu zaman da daha önceden kurgulanmış orta süreli oyunların stratejik bir piyonu olarak siyasete monte edilirler ve görevlendirirler. Zamanı geldiğinde verilen görevleri yerine getirirken size zarar vereceği korkusu yaşamazlar ve gözlerini kırpmazlar, bizden değil görev merkezlerinden çok korkarlar. Ne vatan umurlarındadır ne de millet. Onlar kozaya yatırılmış tüccar görünümlü satıcılardır.
Birey olarak tüccarın manzarasına baktığınızda;
Konfor büyük
Makam büyük
Parayı çok büyük olarak görürsünüz
Aslında mikroskop altında dahi zor görünecek o küçük karakter her yerde kocaman bir yansıma ile dolaşmaktadır..
Ortak özellikleri ise;
Yavşak olmaları
Samimiyetsiz bakışları
Yalanı bayrak gibi sallamaları
Bencil olmaları
Oynak vücut dillerini, güzel sözleri ile dikkatlerden kaçırmayı başarmalarıdır.
Eski dönemlerde savaşlar bile şekil olarak daha açık, daha net ve tarafları belirleyen şekilleri içeriyordu, düşman kim belliydi. Şimdi ister hain deyin ister düşman, içinize gizlenmiş ama sizden olan bu tüccarları tanıyamıyor, göremiyor ve yakalayamıyorsunuz. Bu tüccarları siyaset sahnesinden temizlemeden kuracağınız her hayal uçurumlar da yuvarlanacaktır.
Arayıp bulmak yıllar almıyor, yıllar içerisinde yaptıkları hatalar ile onlar kendilerini deşifre ediyor, görünür kılıyor. O uzun yıllar içerisinde kaybettiklerimiz ise geleceğe uzanmış merdivenimizin basamakları. Kaç basamak kırdık kim bilir? Ya da onlar kaç basamağımızı çaldılar kim bilir?
“Zübük” kendisine çalışan bir siyaset tüccarını canlandıran roman kahramanıydı, bunların kime çalıştığı ise asla belli değil, ancak bu ülkeyi sürekli bir kaosun içerisinde yaşatmak gibi bir amaçlarının olduğu aşikâr.
Bu dönem ortaya çıkacak tüccarları dikkatle izleyin ve not alın derim.
Zübükler sefonisi...