
Yabancı yatırımcı gelsin. Bildiğimiz tek şey gelsin.
Yalvarıyoruz gelsin, ne olur gelsin mi?
Gelirse para getirecek, getirdiği borç olmayacak, faizi olmayacak ve devlet borçlanmadığı için mevcut kaynaklarından bizi daha çok nemalandıracak, daha fazla işler yapacak diye uzayan bir savunma zinciri hepimizi kandırma gayreti içerisinde ve büyük umutlar dağıtarak devam eder gider.
Bütün mesele borç alamayan devletin borç almadan rahatlaması ve faiz ödeme yükümlülüğü altına girmemesidir. Yani Millet ile Devlet arasındaki farklılık, devletin kendisini milletten farklı görmesi bir kez daha kaşımıza çıkar.
Millet olarak bize her yatırımın istihdam yaratacağı, azalan işsizliğin ekonomiye katacağı canlılık anlatılır. Yeni teknolojileri ve iş yapma biçimlerini öğrenmenin artı değerleri, aynı ürünü ithal etmemiz halinde yüklenmek zorunda kalacağımız maliyetleri gösterilir ve büyük tasarruflardan bahsedilir.
Anlatılan her şey doğru olmakla birlikte asıl amaç Devleti kurtarma operasyonudur. Yönetenler ancak bu tür uygulamaların yaratacağı geçici rahatlıklar sayesinde koltuklarında beklenenden daha uzun süreler kalabilirler.
Devleti yönetmeyi bizlerin refahı için isteyenler, koltuklara oturunca devleti bizden daha çok seviyorlar. Öyle bir sevgi oluşuyor ki bize zulmetmeyi bile düşünebiliyorlar.
Madalyonun öbür yüzünde ise yabancı yatırımcının beklentileri vardır.
Yapacağı yatırımın geri dönüş süresini 10 yıl olarak hesap eder. Yani yatıracağı (getirdiği) sermayeyi 10 yıl içerisinde tamamı ile almalıdır. Yıllık asgari olarak kendi para birimi cinsinden ve kendi ülkesindeki enflasyon oranlarının üzerinde olmak kaydı ile +%5 net kazanç elde etmelidir. Yatırımlardan bekledikleri risk olarak görününce, verdikleri borçlar için dahi faiz kazancı artı kendi ülkelerindeki enflasyon şeklinde talepler koymaya başladılar. Dünyada ilk kez biz de uygulanıyor olsa da biz hep ilklerin ülkesiyiz diye övünenler de az değil.
Bir başka fayda beklentisi rekabete yöneliktir. Daha uzak pazarlara uygun maliyetler ile ulaşarak daha çok satış yapma hedefindedir. İşçilik, enerji ve vergiler açısından üretim maliyetleri anlamlı bir düşme gösteriyor ve hedef pazarları için lojistik (Taşıma) maliyetlerinde çok büyük oranlarda azalış yaratabiliyorsa gelmeyi düşünür.
Tabi ki bu kararlar, ülkenin yönetim biçimi, karar alıcıların liyakati, hukuk kurallarının işleyiş biçimi gibi diğer önemli parametreler ile desteklenerek oluşturulur.
Her şeyi uygun bulup gelmeye karar verir ve yatırımı tamamlar ise;
10 yıl içerisinde koyduğu parayı geri götürecektir. Her yıl elde ettiği karlarını da götürecektir. Millet olarak başladığımız noktaya geri dönerken, halaylar çekerek karşıladığımız yabancıların gelişini, dönüşlerindeki enkaz ile bir kez daha anlamış olacağız.
Güçlü ülke, yabancı yatırımcıya sunduğu olanakları söyler veya bu olanaklar zaten herkes tarafından görünür bir şekildedir, ortadadır. Onun da kendisine sağlayacağı kalıcı yararları sorar, analiz eder. Ne olursan ol gel, kim olursan ol gel felsefesi bu sahada uygulanmaz.
Güçlü olmadığımıza göre yabancı yatırımcı gelecek masallarına inanmayın. Kapı önünde uzaklara dalıp kim gelecek acaba diye beklemeyin.
Adaletin olmadığı yerde kapıyı çalan olur mu ?
Adalet bir evin içerisindeki ışık gibidir. Karanlığın bir takım şeyleri gizlemesini engeller.
Yabancıyı beklerken eldeki yerli müteşebbisleri kaçırmaya başladık galiba..
İçimiz boşaldı, boşaltılma süreci her alanda devam ediyor.
2024 Davulun sesinin uzaktan geldiği, üstelik çok kötü geldiği bir yıl olacak.
Bu millet Devleti kendisinin kurduğunu, kendisi olmaz ise Devlet diye bir oluşum olamayacağını, yönetenlerin kendisi için çalışmaz ise bir daha devleti yönetmeye talip olmalarını ciddiye almayacağını, taraftarlıktan uzak, menfaat hesaplarından uzak, ırk ve din gibi seçeneklerden arınmış bir siyaseti tercih ederek kendisini ebediyen kötü yönetim facialarından kurtarmalıdır.
Bu mücadelenin adı bireyin kendisinin kurtuluş mücadelesi olmalıdır.
Comments